Daire Karar Detayı

Daire
8
Karar Tarihi
05.03.2019
Karar No
154
İlam No
142
Madde No
4
Kamu İdaresi Türü
Diğer Özel Bütçeli İdareler
Hesap Yılı
2017
Konu
Çeşitli Konuları İlgilendiren Kararlar

KARAR

Avukatlık Vekalet Ücreti

…… Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinde görevli I. Hukuk Müşaviri …… ‘ya 2016 ve 2017 yılları için avukatlık vekalet ücreti ödenmesi sonucu toplam …… TL tutarında kamu zararına sebebiyet verilmesi ile ilgili olarak;

659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” başlıklı 14’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında,

“İdareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekalet ücretleri, hukuk biriminin bağlı olduğu idarenin merkez teşkilatında bir emanet hesabında toplanarak idare hukuk biriminde fiilen görev yapan personele aşağıdaki usul ve sınırlar dahilinde ödenir.

a) Vekalet ücretinin; dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’i, dağıtımın yapıldığı yıl içerisinde altı aydan fazla süreyle hukuk biriminde fiilen görev yapmış olmak şartıyla, hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara %40’ı (…) eşit olarak ödenir.

b) Ödenecek vekalet ücretinin yıllık tutarı; hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü, avukatlar için (10.000) gösterge (…) rakamının, memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarının oniki katını geçemez.

c) Yapılacak dağıtım sonunda arta kalan tutar, hukuk biriminde görev yapan ve (b) bendindeki tutarları dolduramayan hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara ödenir. Bu dağıtım sonunda arta kalan tutar üçüncü bütçe yılı sonunda ilgili idarenin bütçesine gelir kaydedilir.” denilmektedir.

659 sayılı KHK’nin 16’ncı maddesine dayanılarak çıkarılan ve 8 Temmuz 2012 tarih ve 28347 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Vekalet Ücretlerinin Dağıtımına Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in, “Vekalet ücreti ödenecekler” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrasında ise,

“İdareleri adli ve idari yargıda, icra mercileri ve hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili kılınanlardan aylık ücret ve tazminatları 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 10 uncu maddesine göre ödenenler dışındaki hukuk birim amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara bu Yönetmelik kapsamında vekalet ücreti ödenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Söz konusu yasal düzenlemelerde, idareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekalet ücretlerinin; hukuk birim amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara ödenmesi öngörülmüş ancak aylık ücret ve tazminatları 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 10’uncu maddesine göre ödenenlere ise vekalet ücreti ödenmemesi hüküm altına alınmıştır.

2 Kasım 2011 tarihli ve 28103 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 666 sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinde;

“27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

(…)

EK MADDE 10- Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı, Başbakanlık ve bakanlıklar ile bunların bağlı ve ilgili kuruluşları (Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 2 nci maddesi kapsamında bulunanlar hariç), sosyal güvenlik kurumları, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Yükseköğretim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının;

a) Merkez teşkilatlarında Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfına ait kadrolarda yer alanlar hariç olmak üzere bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı cetvelde yer alan ünvanlı kadrolarda bulunanlardan;

(…)

aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre almakta olanlara anılan Cetvellerde kadro unvanlarına karşılık gelen gösterge rakamlarının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarlarda ücret ve tazminat verilir. Bu ödemelere hak kazanılmasında ve bunların ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır. Ekli (II) ve (III) sayılı Cetvellerde atandıkları kadro dereceleri esas alınarak belirlenen ücret ve tazminatlar, 657 sayılı Kanunun 45 inci maddesine göre atananlar ile haklarında aynı Kanunun 67 nci maddesi uygulananlar için kazanılmış hak aylık dereceleri dikkate alınarak ödenir. Tazminat damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz.

Bu madde kapsamına giren personele; bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (D) bendi, 2 nci, 28 inci, ek 1 inci, ek 4 üncü ve ek 13 üncü maddeleri hariç olmak üzere diğer maddelerinde öngörülen her türlü ödemeler ile ek 9 uncu maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen mevzuat hükümlerine göre yapılan ödemeler, 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Kanunun ek 21 inci maddesinde öngörülen ödeme, 657 sayılı Kanunda ödenmesi öngörülen aylık, ek gösterge, zam ve tazminatlar ve makam tazminatı ile avukatlık vekalet ücreti ve temsil tazminatı ödenmez.” denilmektedir.

Şu halde, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı cetvelde sayılan I. Hukuk Müşavirlerine, anılan cetvellerde kadro unvanlarına karşılık gelen gösterge rakamlarının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarlarda ücret ve tazminat verileceği, ancak 375 sayılı KHK’nın mezkur hükümleri gereğince 657 sayılı Kanunda ödenmesi öngörülen aylık, ek gösterge, zam ve tazminatlar, makam tazminatı ile avukatlık vekalet ücreti ve temsil tazminatının ise ödenmeyeceği görülmektedir.

Yine 375 sayılı KHK’ye 666 sayılı KHK ile eklenen ve ek ödeme oranlarını belirleyen (II) sayılı cetvelin 7’nci sırasında I. Hukuk Müşavirlerinin ücret ve tazminat göstergesi belirlenmiş olmakla I. Hukuk Müşavirlerine ek ödeme yapılması öngörülmüştür.

Sorumlular konuya ilişkin savunmalarında; 7’inci Dairenin 27.02.2015 tarih ve 126 sayılı İlamında, ……’ya 2013 yılında yapılan vekalet ücreti ödemesine istinaden verilen tazmin kararının ilgililerden tahsili için 07.08.2015 tarihinde Ankara 24 üncü Asliye Hukuk Mahkemesinde …… numarası ile alacak davası açıldığını, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …… tarih, …… Esas ve …… Karar sayılı kararında;

“...davacı tarafından dosyaya sunulan Sayıştay 7. Dairesi’nin kararı farklı görüş belirtmiş ise de bu görüş mahkememizce isabetli bulunmamıştır. Sayıştay’ın mahkeme statüsü olmayıp, mahkemelerin bu karara uyma zorunluluğu da yoktur. Belirtilen nedenlerle davacı idarenin davalı avukata ödediği tutarın onun vekaletname sunarak takip ettiği davaların basımları aleyhine hükmedilen vekalet ücretlerinin bir kısmından ibaret olduğu ve avukatlık Kanununun 164. Maddesi de gözetildiğinde ortada haksız bir ödemenin veya haksız ödemeye neden olma durumunun bulunmadığı kanaatine varıldığından....” denilerek açılan davanın reddine karar verildiğini, bahse konu kararın kesinleşmesine müteakiben ilgili karar dayanak gösterilerek birim amirlerince ödeme yapılmasının talep edildiğini ve söz konusu ödemelerin de buna istinaden gerçekleştirildiğini belirtmişlerdir.

Anayasanın 160’ıncı maddesinin birinci fıkrası; “Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevli” olduğu hükmünü amir olup, 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 23’üncü maddesinde de; Bir başkan ile altı üyeden kurulu dairelerin birer hesap mahkemesi olduğu, Dairelerin, bir başkan ve dört üye ile toplanacağı, hüküm ve kararların oy çokluğuyla verileceği, Dairelerin hesap mahkemesi olarak sorumluların hesap ve işlemlerine ilişkin düzenlenen yargılamaya esas raporlarda yer alan kamu zararına ilişkin hususları hükme bağlayacağı tereddüte yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

Anayasa Mahkemesinin Sayıştayın yargı fonksiyonuna ilişkin değerlendirmelerinin yer aldığı 28.2.2013 gün ve 2011/21E, 2013/36K sayılı kararında da; (R.G. Tarih-Sayı: 06.03.2014-28933)

“Denetleme ve kesin hükme bağlama görevleri bulunan Sayıştay, denetleme işleri bakımından bir mahkeme niteliğinde olmadığı açık olmakla birlikte, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama açısından yargısal bir faaliyet gerçekleştirmektedir.

Şöyle ki; yargısal faaliyetin en önemli unsuru, bir hukuki uyuşmazlığın tüm yönleriyle esastan çözümlenerek karara bağlanması ve bu kararın kesin hüküm niteliğini taşımasıdır. Kesin hüküm, davanın tarafları arasındaki hukuki ilişkinin, bütün bir gelecek için kesin olarak tespiti veya düzenlenmesi ve aynı davanın hükmün kesinleşmesinden sonra yeniden açılamamasıdır. Sayıştay, sorumluların hesap ve işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığı, hukuka aykırı ise kamu zararı doğurup doğurmadığı ve hukuka aykırı mali işlem ile kamu zararı arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı yolunda, 6085 sayılı Kanun’da öngörülen yargılama usullerini izleyerek bir inceleme yaptıktan sonra, her üç koşulun da gerçekleşmesi durumunda kamu zararının hesap sorumlusundan tazminine karar vermektedir. Sayıştayın tazmin kararı vermesi, hukuka aykırılığın müeyyidesidir. Anayasa’nın 160. maddesinin birinci fıkrasında, Sayıştayın bu kararının kesin hüküm niteliğinde olduğunun açıkça belirtilmesi ve bu karara karşı yargı organları dahil hiçbir makam ve merciye başvurma yolunun öngörülmemiş olması, Sayıştay kararının yargısal anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğunu göstermektedir.

Ayrıca, Anayasa’ nın 164. maddesinin son fıkrasında yer alan “Kesinhesap kanunu tasarısı ve genel uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olması, ilgili yıla ait Sayıştayca sonuçlandırılmamış denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların karara bağlandığı anlamına gelmez.” şeklindeki hükümde, hesap yargılamasından söz edilmesi, Sayıştayın, sorumluların hesap ve işlemlerine ilişkin olarak verdiği kararların yargısal kimliğe sahip olduğunun önemli bir göstergesidir.

Öte yandan, Anayasa’ nın 160. maddesinin ikinci fıkrasında, “Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.” denilmektedir. Bir yargı mercii olan Danıştay ile Sayıştay kararları arasında uyuşmazlığın söz konusu olabilmesi için Sayıştayın bir yargı mercii olması gerekir. Anayasa koyucunun Sayıştay ile Danıştay kararları arasında bu şekilde bir kıyaslama yapması, ikisini de yargı organı olarak görmesinin bir sonucudur.

Sayıştayın yargısal fonksiyon ifa edip etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken diğer bir unsur da, bağımsızlık ve tarafsızlıktır. Sayıştay, Anayasa’nın 160. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını denetleme görevini TBMM adına yapmaktadır. Ancak, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama görevini TBMM’den bağımsız ve tarafsız olarak yerine getirmektedir. Kaldı ki; Sayıştayın TBMM adına görev ifa etmesi, TBMM’ye bağlı olduğu anlamına da gelmemektedir. Sayıştay mensupları, TBMM Başkanlığıyla herhangi bir hiyerarşik ilişki içerisinde bulunmadıkları gibi sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama faaliyeti sırasında, TBMM’den telkin, tavsiye ve talimat almadan tamamen bağımsız bir şekilde hareket etmektedirler.

Bunun yanında, Anayasa’nın 160’ıncı maddesinin dördüncü fıkrasında, bir yandan Sayıştayın işleyişi ve denetim usulleri ile Başkan ve üyelerinin teminatının kanunla düzenleneceği belirtilmek suretiyle yargılama usulleri kanunilik güvencesine bağlanmış, öte yandan da Başkan ve üyelerinin diğer kamu görevlilerinden farklı teminatlarla donatılması gerektiği belirtilerek karar mercilerinde görev yapacak kişilerin bağımsızlık ve tarafsızlıkları güçlendirilmiştir.

Bütün bu açıklama ve Anayasa Mahkemesi’nin 27.12.2012 günlü, E.2012/102, K.2012/207 sayılı kararı da dikkate alındığında Sayıştayın, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama görevi yönünden yargısal bir faaliyet gerçekleştirdiği ve bu çerçevede verdiği kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden yargı kararı niteliğinde olup, bu kararlarına karşı yargı organları dahil hiçbir makam ve merciye başvurma olanağının bulunmadığı ve yargısal sonuçlu kararlar veren bir hesap mahkemesi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.”

Sonucuna varılmıştır.

Tüm bu yasal düzenlemeler ve yargısal içtihatlar karşısında Sayıştay Dairelerinin mahkeme olduğu ve denetimler sonucunda düzenlenen yargılamaya esas raporlarda yer alan konular hakkında verdiği kararların yargısal nitelik taşıdığı her türlü tartışmadan varestedir. Her ne kadar mahkeme kararları, ilgili kanun yolları dairesinde ortadan kaldırılmadıkça, ne kadar ağır usul hataları içerseler ya da maddi bakımdan haksız bulunsalar bile geçerliliklerini koruyacak olmakla birlikte, Sayıştay Dairelerinin mahkeme olup olmadığına karar vermek Ankara 24. Asliye Hukuk Mahmesinin ne yetkisindedir ne de görevidir. Anayasa ve yasaların açık hükümleri karşısında hiçbir kişi, kurum ya da kuruluş Sayıştay Dairelerince verilmiş olan kesin hükümleri iptal edemez, yok sayamaz, görmezden gelemez. Aksi durum Anayasa ve yasaların Sayıştay’a vermiş olduğu “kesin hükme bağlama / yargılama” görevinin sonuçsuz kalması neticesini doğuracaktır.

Diğer taraftan Sayıştay yargılamasında kamu zararının oluşmasına neden olan fazla ödemeyi alan veya lehine fazla ödeme yapılan kişi “ahiz” olarak isimlendirilmekte, bir ödemenin yapılmasından sorumlu olun kişi aynı zamanda ahiz olabilmekte ise de, Sayıştay yargılamasında davanın tarafları, hakkında hüküm bulunan sorumlular ile Sayıştay Savcılığı olup sorumlular hakkında hüküm verilmektedir. (AYM, Başvuru No.2013/3228, Karar Tarihi: 10/12/2015) Sorumluların, fazla ödemeyi alan ve ahiz olarak isimlendirilen kişilere karşı rücu davası açabilme imkânları her zaman var ise de bu davalar sonucunda fazla ödenen tutarların ahizlerden tahsil edilip edilmemesinin tazmin kararı ile ilgisi bulunmamaktadır. Zira yukarıda yer alan Anayasa Mahkemesi kararında da ifade edildiği üzere Sayıştayın tazmin kararı vermesi, hukuka aykırılığın müeyyidesidir. Hukuka aykırılık ise sorumluların yasal düzenlemelere aykırı eylemi ile kamu zararına yol açmasıdır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve yapılan açıklamalar doğrultusunda I. Hukuk Müşaviri ……’ya avukatlık vekalet ücreti ödenmesi sonucu oluşan toplam …… TL tutarındaki kamu zararının;

…… TL’sinin Harcama Yetkilisi …… (1.Hukuk Müşaviri) ile Gerçekleştirme Görevlisi ……’ya (Dava Takip Memuru),

…… TL’sinin ise Harcama Yetkilisi …… (1.Hukuk Müşaviri) ile Gerçekleştirme Görevlisi ……’ya (Hukuk Müşavirliği Büro Şefi) müştereken ve müteselsilen,

6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 53 üncü maddesi gereği işleyecek faizleri ile ödettirilmesine, oy birliğiyle karar verildi.